Harp Esirleri, 1946, Bernard Lancy, 160 x 120 cm., Taş Baskı
Seçkin Çekirdekçi Koleksiyonu.
“Eğer dünyada bir tek filmi kurtarmak zorunda kalsaydım, bu Harp Esirleri olurdu” der Orson Welles, Jean Renoir’in ünlü filmi için. Yönetmenin yedi kez uçağı düşürülüp yedi kez esir alınan ve yedi kez firar eden Fransız savaş pilotu dostu Armand Pinsard’ın Birinci Dünya Savaşı hatıralarından esinlenerek çektiği filmin günümüze ulaşma hikayesi de aslında bir filme konu olabilecek kadar ilginçtir: Yapıt, 1937 yılında gösterime girmiş, savaş karşıtı temasıyla Goebbels tarafından hemen sinema alanındaki bir numaralı düşman ilan edilmiş, Naziler tarafından yasaklanmış, bulunan tüm kopyaları imha edilmişti. İkinci Dünya Savaşı sırasında kaybolduğu sanılan orijinal negatifi yaklaşık elli yıl sonra Toulouse Sinemateği’nde bir rafta, etiketsiz bir tenekede bulundu.
Aslında bu ilginç hikayenin kahramanı, 1914, İzmir doğumlu bir sinema arşivcisi ve Fransız Sinemateği’nin kurucusu Henri Langlois’dir. Önce bu önemli adamdan kısaca bahsedelim: 1936’da Georges Franju ile kurduğu Fransız Sinemateği, Naziler‘in Paris’i işgaline kadar dünyanın en zengin sinema kurumu olmuştu. Kendisi ve arkadaşları, Almanların şehri işgali sırasında Sinematek arşivlerinin önemli bir bölümünü Fransa’nın güvenli bölgelerine gizleyerek geçmişin geleceğe taşınmasında büyük rol oynadılar. Kurum, savaş sonrasında Rohmer, Truffaut, Godard, Rivette ve Chabrol gibi yönetmenler için bir eğitim yeri haline geldi, yakın gelecekte ünlü Fransız “Yeni Dalga”sını oluşturacak bu isimler, dünya sinemasını buradan takip ettiler. Görevinin başında otuz yılı tamamladıktan sonra, 1968’de artık Fransa Kültür Bakanı olan Andre Malraux, Langlois’i “emekli etme” kararı verince, Jean Renoir, Francoise Truffaut, Jean-Luc Godard, Robert Bresson, Charlie Chaplin, Carl Theodore Dreyer, Orson Welles, Fritz Lang, Roberto Rosselini, Jerry Lewis gibi beyaz perde devleri filmlerinin yeni sinematek yönetimi altında gösterilmesine ambargo koydular. Michelangelo Antonioni, Ingmar Bergman, Luis Buñuel, Alfred Hitchcock, Akira Kurosawa, Pier Paolo Pasolini, Satyajit Ray, Andy Warhol, Jean-Paul Belmondo, Brigitte Bardot, Catherine Deneuve, Marlene Dietrich, Jane Fonda, Katharine Hepburn, Peter O’Toole, Toshiro Mifune, Gloria Swanson, Roland Barthes, Samuel Beckett, Truman Capote, Max Ernst, Eugène Ionesco, Pablo Picasso, Jean-Paul Sartre, Henri Cartier-Bresson, Pauline Kael, Norman Mailer, Andrew Sarris, Susan Sonntag gibi dönemin önemli entelektüellerinin attığı imzalar, yazdıkları tepki mektupları, katıldıkları yürüyüşler; ülkedeki Vietnam Savaşı’na tepkiler ve grevlerle birleşince, olaylar 1968’de Cannes Film Festivali’nin iptaline kadar vardı.
Efsanevi sinema adamından çok etkilenen Şakir Eczacıbaşı, Onat Kutlar ve dostları, 1965’te Türk Sinematek Derneği’ni -Langlois’in yardımlarıyla- kurdular ve 1972 yılında artık otuz beş senesini sinemaya adayan İzmir kökenli Fransız’ı, “Fransız Sineması’nın 75. yılı” dolayısıyla misafir olarak İstanbul’a davet ettiler.
Filme dönecek olursak, filmin negatifi Langlois tarafından saklanmış olmasına rağmen Nazi subayları tarafından bulundu ve bir başka sinema sever -bu kez tarihin bir cilvesiyle bir Nazi olan- Dr. Frank Hensel sayesinde, bir toplama kampından diğerine, Berlin’e ulaştı. Yıllar sonra, Langlois’in kardeşi Georges Langlois, sinema sevgisinin bu iki insana -karşıt taraflarda olsalar da- hayatlarını riske atarak işbirliği yaptırdığını ve bir çok filmin bu şekilde yok olmaktan kurtulduğunu anlatmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası şehrin bölünmesiyle Alman Film Arşivi (Reichsfilmarchiv) ve filmlerin tutulduğu Berlin Olimpik Stadyumundaki çan kulesi ilginç bir tesadüf sonucu Rusların kontrolündeki bölgede kaldı: Eser, birkaç hafta sonra, bilinmeyen bir teneke kutuda, bambaşka bir etiketle Moskova Film Arşivi’nde yerini almıştı. Başta da belirttiğim gibi, yapıtın orijinal kamera negatifi 90’lı yılların ikinci yarısında gizemli bir şekilde Toulouse Sinemateği’nin arşivlerinde bulundu. Film, aslında 1970’lerde bir takasla tekrar anavatanına dönmüştü ve yirmi yıldır Fransa’nın bu ikinci büyük sinemateğinin deposunda, kimsenin haberi olmadan bekliyordu!
1997’de önemli laserdisc prodüksiyon firması Criterion, çıkaracağı ilk DVD olarak Renoir’ın bu ölümsüz eserini hazırlamaya karar verdi ancak elde kurgusu farklı olan, oldukça kötü bir negatif vardı. Orijinali mucizevi şekilde bulununca, filmin DVD olarak piyasa çıkması, restorasyon amacıyla uzunca bir süre ertelendi. Şirket, Harp Esirleri’ni 1999 yılında, neredeyse kırk filmi DVD formatında piyasaya sürdükten sonra -ama yine de bu sinema hazinesinin hak ettiği sırt numarası olan “1” ile- yayınladı.
Ankara’da bir üniversite öğrencisi olarak Amerika’dan bana gelen paketi heyecanla açtığımı, içinden Bergman’ın “Yedinci Mühür”ünü, Hitchcock’un “39 Basamak”’ını, Carol Reed’in “Üçüncü Adam”’ını, Yedi Samuray’ı ve Harp Esirleri’ni teker teker çıkarttığımı, kitapçıkları incelediğimi ve Renoir’ın bu ölümsüz yapıtını küçük boy televizyonumda izlediğimi daha dün gibi hatırlıyorum.
Elbette filmi ilk izlediğimde, o anı aslen İzmirli bir adama borçlu olduğumu bilemezdim: O adam, 75 yıl önce, 1922’de, henüz yedi yaşındayken, yaşadığı tüm mahalle, hatta tüm bir şehir alevler altındayken, sığındığı savaş gemisindeki bir İngiliz subaya şöyle yalvarmıştı: “Fotoğraf çekin!” Belki de Langlois’in bu trajik çocukluk hatırası ve geçmişinin bir anda elinden alındığı hissi, yıllar boyunca onu hiç bırakmadı ve onu ilgi duyduğu alan olan sinema hazinelerini restore etmeye, arşivlemeye, korumaya teşvik etti, kim bilir?