Sevgili dostlar,
Bu iş reklam arasında kulağına maç sonuçları açıklanan rahmetli Cenk Koray’ın takımları ve sonuçları karıştırması ve 1-0 biten Fener- Ankaragücü maçını canlı yayında “Beşiktaş 2 – Gençlerbirliği 1” olarak anons etmesi meselesine dönecek biliyorum ama galiba yıllar önce aktaran Nilgün Belgün’dü: Bir tiyatro oyunu sırasında Belgün ne diyeceğini hatırlayamıyor, uzunca denebilecek bir süre öylece kalınca rol arkadaşı hiç bozuntuya vermeden kaldığı yerden devam ediyor. Belgün sahne arasında yönetmen Ali Poyrazoğlu’na gidiyor, “ya Ali” diyor, “kusura bakma, bir an trak geldi”, Poyrazoğlu dönüyor ve “kızım, sana trak değil, antrakt geldi”. Yani bu olay, Koray’ın maç skoru misali, muhakkak olmuştur ama başrolde gerçekten de bu iki isim mi vardı, yoksa mesele İsmet Ay’la Bülent Kayabaş arasında mı cereyan etti, işte ondan emin değilim. Şu kadarına biliyorum, hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu.
Her neyse, şu yazı yazma işinde bana da bir süredir antrakt geldiğini itiraf etmeliyim. Evet, Entel Bülten de istediğimiz sıklıkla çıkmıyor ama ben de ne yazacağımı, nasıl yazacağımı pek bilemiyorum son zamanlarda. Tabii bunda yoğun iş gündemimin ve evdeki -biri bebek- iki kızımın etkisi büyüktür. Kızım demişken, bundan bir iki sene kadar evvel büyük kızım “baba, entel ne demek?” diye sorduğunda soluğu bir akşam üstü Entel Bülten yazı işleri ofisinde almıştık. Ekber Bey kendisini ziyarete gelen bu küçük ziyaretçisine herhalde bir doktorun terekesinde çıkan, daha önce bir insan vücudu modelinde kullanıldığını sandığım bir göz hediye etmişti. Çıktığımızda kızıma “entel”in ne olduğunu anlayıp anlamadığını sormuştum, verdiği cevap hala kulaklarımdadır: “Evet baba, entel sanırım çok kitabı okumaktan gözleri çıkanlara deniyor.” Yani, ben kitap okumaktan gözleri çıkan pek görmedimse de, çok istediği bir kitap, fotoğraf ya da efemera için tek gözünü feda edebilecekleri çok gördüm. Bugün sizlere işte öyle birisinin hikâyesini anlatacağım. Yıllar boyu topladığı binlerce afişi olağanüstü bir koleksiyon haline getiren ama onlara hasret içinde son nefesini veren Hans Sachs’ın öyküsüdür bu.
Almanya Yahudisi bir diş hekimi olan Sachs gençlik yıllarında grafiğe ilgisi sebebiyle Das Plakat isminde bir dergi çıkarılmasına ön ayak olmuş, sonraları yaklaşık 12,500 afişlik arşivini bir araya getirmişti. 9 Kasım 1938’de Nazilerin organize ettiği bir yıkım ve katliam gecesi olan Kristal Gece’de, talan edilen ya da el konulan birçok Yahudi mülkünün başına gelen Hans Sachs koleksiyonunun da başına gelmiş, tüm afişleri Sachs’ın bilmediği bir yere gönderilirken kendisi ve ailesi de Sachsenhausen’e yerleştirilmişti. Toplama kampındaki on yedi günden sonra serbest bırakıldı ve bir yaşındaki oğlu ve karısıyla önce Londra’ya, ardından Amerika’ya kaçtı. Eski hastalarından Albert Einstein kendisine kefil olsa da, mesleğini hemen yapamayacak, beraberinde götürdüğü otuz kadar değerli Lautrec taş baskısını elden çıkarıp yeniden tıp eğitimi almak zorunda kalacaktı. Savaş neticelendikten sonra koleksiyonunun Ruslar tarafından yok edildiğini duyan Sachs gerçeği 1966 yılında öğrenecektir: Arşivinin büyük bir kısmı Doğu Almanya’da, Alman Tarih Müzesi’nin depolarında beklemektedir. Koleksiyoner, 74’te Doğu Berlin’e geçmek üzere Avrupa’ya gidecek, ancak Checkpoint Charlie’den geçemeyip yarım asır önce tek tek topladığı afişlerini bir kez daha görme fırsatı bulamadan aynı yıl ölecektir.
1939 yılında henüz bir bebekken ailesiyle Amerika’ya göç eden oğlu Peter, babasının anısına ve grafik tasarım sevgisine bir saygı duruşu olarak Alman mahkemelerinde uzun bir hukuk mücadelesine girdi ve neticede, koleksiyon Nazilerin envanterine geçtikten tam yetmiş beş sene sonra, 2013 yılında büyük bir müzayedede satılmak üzere New York’a getirilip aileye teslim edildi.
Pek fazla sinema görseli içermeyen Hans Sachs koleksiyonundan 1920’lerin meşhur aktrisi Pola Negri’nin başrolünde oynadığı bir çeşit binbir gece masalları filmi Sumurun’a (1920) ait ressamı Bernd Steiner olan bu afişi bundan birkaç sene evvel bulmuş, arkasındaki provenans etiketini görünce çok heyecanlanmıştım, o gün bugündür, beni çok etkileyen bir hikâyeyi hatırlattığı için en sevdiğim parçalarımdan biridir.
1881 doğum tarihli Sachs, Kristal Gece’nin hemen ertesi günü 10 Kasım 1938’de tüm arşivini evinin önüne yanaşmış bir kamyona kendi elleriyle yüklemişti. Oldukça erken yaşlarda büyük bir tutkuyla bir araya getirmeyi başardığı koleksiyonundaki parçalara ömrünün geri kalanında bir daha dokunamayan Sachs için, kendi tabiriyle, ömrünün en karanlık günü, işte o gündür.
Belki de bir koleksiyoner aslında koleksiyonu dağıldığında ölür.
Belki de bir koleksiyoner aslında koleksiyonu dağıldığında ölür.