Bile Bile

Bir DeLorean ve ben. 1950’lerin İstanbul’una gitmişiz dün gece. Genç denebilecek bir yaşta kaybettiğim dedem vatani görevini yaptığı Sepetçiler Kasrı’nın yatakhanesine çıkıyor ahşap merdivenlerden. Babam yedi sekiz yaşında, annem henüz doğmamış. Dutluklar, çalılar, kelebekler yerli yerinde. Herkes geride kalan ve tüm şehri haftalarca karlar altında bırakan kara kışı konuşuyor hâlâ. Bir adam -Beylerbeyi civarlarında oturur- bir balıkçı teknesine biniyor karşı kıtadaki işine gidebilmek için. Ara Güler kahvaltısını yapmış alelacele, boynunda kamerası, sokaklarına çıkıyor. Malatya’dan gelmiş bir çocuk Gedikpaşa’daki bir kilise yuvasının avlusunda oynuyor tahta treniyle, Kasımpaşa’daki yaşıtı babasından tokadı yerken. Bir romancı yürüyor Harbiye’den Cadde-i Kebir’e doğru ve bir başbakan iniyor Cadilllac’ından Belveder Palas önünde, sevgilisiyle buluşacak. Az ötede bir çocuk, Pamuk Apartmanı’ndan çıkıp Alaaddin’in dükkânına giriyor. Amerikalı bir yıldız bekliyor Hilton Oteli’nin önünde, nereye gideceği bilinmez. İstanbul Ansiklopedisi’nin ilk fasikülleri yayınlanmış, Reşat Ekrem şimdi Ayia Efimiya Ayazması maddesi üzerinde çalışıyor. Bir ayı oynatıcısı geçiyor Kızılelma Caddesi’nden ve bir spor yazarı yokuş yukarı çıkıyor Bab-ı Ali’ye, kafasında ortadan ikiye ayrılan bir kupa. Sirkeci’de unutulmuş bir bazilikanın duvarları yıkılıyor gizliden gizliye, arsa sahipleri iş hanı yapacak. Linç edilmekten zor kurtulan Amerikalı bir genç (uluorta kız arkadaşını öpmüştür), karşısına çıktığı hakimden nasihat yiyor. Vali, gece kulüplerinde striptiz yapılmasını henüz yasaklamış; gençler eğleniyorlar alabildiğine Küçükçiftlik Parkı’nda. Yanlarına gidiyorum, ağzımda daha doğmamış bir şarkıcının söylediği bir şarkı:

İnanılmaz, değişen ben miyim?
İnanılmaz, bu yabancı da kim?
Sen misin böyle uzak
Veda sözleri söyleyen?
Geri dönmek inan işten değil
Hani var ya tutamazsın kendini
Bir ümitle “ya olursa” dersin hep
Bile bile her şeyin bittiğini…

———

– Seçkin Çekirdekçi
Shopping Cart
Scroll to Top