Her zamanki ağırbaşlılığı ve nezaketiyle “Bilirsin bu kapıdan giren ve gömlek diktirmek isteyen herkes bizim için birdir, aynı kıymettedir. El emeğimizi, göz nurumuzu kıymet bilmişler, eşiğimizden içeri adım atmışlardır.” Biraz mahcup oluyorum. “Bilmem mi?” diyorum. “Fiyat kişiden kişiye değil, sadece kumaşın kalitesine göre değişir. Ama bunun bir istisnası genç, iş hayatının başındaki müşterilerdir. Onları fiyatta biraz gözetirsiniz. Baksanıza nerede ise 50 yaşına geldim, hala genç müşteri kontenjanından senin için şu fiyat kurtarır” diyorsunuz. Para pul işlerini sevmediğinden konuyu ustalıkla değiştiriyor. “Gel sana şu benim kara kaplıyı göstereyim” diyor. Genelde kurşun kalemle alınmış notların yer aldığı kalınca bir fihrist çıkartıyor. Sayfalarını tek tek çeviriyoruz. İçinde kimler yok ki. İsimleri gördükçe, az önce söylediği ünlü isimlerin defterdekilerin onda, yüzde biri olduğunu anlıyorum. Sayfaları yıpranmış, köşeleri aşınmış, yırtılmış, sararmış defterin sayfalarını tek tek çeviriyorum. Tanıdığım, bildiğim çok ünlü isimler var. Bir o kadar da tanımadığım dostu, müşterisi yer alıyor defterde. Her birinin yanına özel notlar alınmış. Yakalar, düğmeler, manşetler, isim inişalleri nasıl olacak, nelere dikkat edilecek şeklinde. Notların en acısı ise isim yanlarına büyük harflerle yazılan VEFAT ifadesi. Celalettin Bey “Hayat insana yaşadıkça her şeyi gösteriyor” diyor. “Bizim müşteri seçme lüksümüz asla olmaz, gördüğün gibi her zümreden insan var. Hatta, bazen eski emniyet müdürlerinden, içişleri bakanlarından birine gömlek dikersin, ertesi gün karanlık dünyanın mensuplarına, onların avukatlarına” diye ekliyor. Kara kaplı defterde bir çok ismi görmek beni heyecanlandırıyor. Hepsinin ya kulaklarını çınlatıyoruz ya da rahmetle anıyoruz. Defterin A sekmesinde Abidin Dino ismini görünce heyecanlanıyorum. Nazım Hikmet’in karısı için yazdığı şiirde kullandığı “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” ifadesi ile ikisini de yad ediyoruz. Bu arada defterin sol üst köşesinde İlhan Selçuk ismini görüyorum. Şaşırdığımı gören Celalettin Bey izah ediyor. “Abidin Bey, İlhan Bey’in vasıtasıyla bana gelmişti” diyor. Hayret içinde “İlhan Selçuk’un o mütemmim cüzi haline gelen hakim yaka gömleklerini de siz mi dikiyordunuz?” diye soruyorum. Cevap vermiyor. “Bir dakika” diyor, tezgahın altından karton yaka kalıplarını çıkarıp, içinden birini çekip, bana uzatıyor. Üstünde İlhan Selçuk yazıyor. Çok hoşuma gidiyor. Belki de sadece işadamları değil, emekçilerin, devrimcilerin, entelektüellerin de ısmarlama gömlek giydiğini görmek mutlu ediyor. Bu tatlı sohbet sırasında saatler saatleri kovalıyor. Burgazada’daki randevum aklıma geliyor. Adaya giden vapurlardan kaçıncısını kaçırdım acaba diye aklımdan geçiriyorum. Telaşla kendisinden müsade istiyorum. Duvarda asılı duran “ücretin yarısı siparişte ödenir” yazısına rağmen üzerimde o kadar para olmadığı aklıma geliyor. “Salı provaya geldiğimde ödesem uygun mudur sizin için” diye soruyorum. “Takılma o yazıya sen, dükkan senin, ne zaman istersen ödersin” cevabı Celalettin Bey’e yakışan bir cevap diye düşünüyorum. Sonra el emeği, göz nuru ile çalışanlar için adetim olduğu üzere teşekkür etmek yerine “elleriniz dert görmesin, gücü daim olsun” temennisinde bulunarak o küçük ama sıcak dükkanda ayrılıyorum
31 Ocak 2015, Burgazada
Yazarın Önemli Notu:
Bu yazıda aktarılan olaylar, yazarın Celalettin Bey ile 30 Ocak 2016 Cumartesi günü yaptığı sohbetten ve gene Celalettin Bey hakkında yapılan gazete haber ve röportajlarından derlenmiş, yazarca hikayeleştirilmiştir.
Celalettin Bey'in videosu için lütfen buraya tıklayın