Cilt Kitabın Önüne Geçer Mi?

Yaşayan bir sahaf dostumuz, ciltli kitaplara tutkulu olmasından mıdır,? Bilinmez; şiirden, romana, felsefeden, Osmanlıca-Arapça koleksiyonluk kitaplar çeşitliğine uzanan bir genişlikte, stoğuna giren kitapların büyük çoğunluğunu hemen cilde göndermesi ile tanınmıştır.  Bu duruma yıllardır şahit olduğum için, şunu kendi kendime sorarım: Kitap mı mühim? Cilt mi? Elbette ikisi de mühim.

Pek çoğumuz için kitabın ciltli olmasının taşıdığı önem, cildin yapısına ve orijinalliğine göre değişkenlik gösterir. Ancak, aslında kitap koleksiyonunda şüphe yok ki en mühim unsur, bir eser nasıl yayınlanmış ise, o halde koleksiyona dahil olması esastır. Karton kapaklı basılmış bir eseri, tutup cilt içine almak, o kitabın özgün halini ortadan kaldırmaktadır. Yine de kitapların tahrip olmasını önlemek maksadı ile; önce bakımı yapılıp, sonra da uygun ve güzel bir cilt takılarak bir tür koruma altına alınması, zamanın nice dişlileri arasında yaşayacağı tahribatları ortadan kaldırabilir.

Yazma Kitapların ciltlerini istisna saymaktayım elbette. Çünkü yazma eserler aynı zamanda ciltleri ile de farklı bir güzellik taşırlar. Sahaflardan aldığı bütün yeni kitaplara birer deri cilt yaptırmasıyla tanınan merhum koleksiyoner Demirci Şevket Usta’nın tavrı gibi bir tavır da kolay rastlanmayacak bir farklılıktır. Bir sahafa uğradığımızda ilgileneceğimiz bir eser ararken, bizi kendine çeken bir cilt görürsek, kitabın içini ilk başta merak etmeyebiliriz. O halde, cilt eserden daha öne çıkıyor. Enteresan bir ayrıntı da şudur ki; son yılların modası durumuna gelen “Osmanlı Saray Cildi” dediğimiz tarzın günümüzde dolaşıma giren kimi örneklerine baktığımızda,; genelde bu gibi ciltlerin kitabın kendisinden daha kıymetli olduğunu/olacağını hemen fark edebiliriz.

Oysa “Saray Cildi” denen ciltler, yazma eserlerin estetik yapısına göre, fabrikasyon sayılmalarına karşın değerlerini muhafaza ediyorlar.  Bütün bunları neden yazıyorum: Elbette iki tevafuktan, biri yeni edindiğim bir matbu eserin cildi saray cildi olmasına karşın içinde kolay bulunacak bir tercüme roman içeriyor olması; diğeri de, aldığım bir Müteferrika Naima Tarihi’nin 1950’lerde “nazar değmesin!” türünden yapılmış çok kötü cildin ustası olan! zat (her kim ise bu ciltçi, cellat ruhlu imiş desek yeridir) kitabı; kenarlarından giyotin ile öyle bir kesmiş ki, metin kısmını bile 3 santim yok olmuş halde elime geçmesi.

Buradan çıkan ders ise, birincisi saray cildi kitap edindiğimizde cildinin, genellikle kitaptan daha kıymetli olduğu/olacağı, elimizde bulunan bir kıymetli eserin ise asla ve asla başında bizzat beklemeden cilde vermememiz gerektiği. Allah korusun asıl mesleği kasap olan bir ciltçiye denk gelir de, esere cilt yapacağım diye alır; kenarlarını öyle bir doğrar ki ortada eser kalmaz, kitabın metni de uçar gider vesselam.

Bu bahsi en iyisi aşağıda örneklerini sıraladığımız “Osmanlı Klasik Yazma Eser Ciltleri”ne nazar ederek gönüllerimizi hoş edelim temennisiyle kapatalım.

Hamiş:

Klasik Türk Cildi’nde şu kısımlar bulunmalı:

 a-Kitapla ölçüsü aynı olan, kenar çıkıntıları olmayan alt (Sol) ve üst (Sağ) kapaklar

b-Kitabın arka kısmını oluşturan dip yani sırt

c-Kitabın ön kısmını örten alt (Sol) kapağa bağlı mıklep

d-Mıklebi alt (Sol) kapağa bağlayan, mıklebin hareket etmesini sağlayan ve kitabın ağız kısmını koruyan sertap

e- Dikiş ve dikişi sağlamlaştıran şiraze.

BİRİNCİ GÖRSEL: İçinde sadece bir roman tercümesi bulunduğundan, cildi içinden kıymetli olan Saray Cildi örneği.

İKİNCİ GÖRSELLER: Yazma Eserlerin İhtişamlı Ciltlerinden Örnekler.

Shopping Cart
Scroll to Top