Sevgili dostlar;
Eylül ayında gönderdiğimiz Entel Bültenimiz çok beğenildi. Muhtelif dostlarımızdan gelen mesajlar memnun etti bizi çok. Biz de donduk yazarlar kuruluna dedik ki “aman ne güzel, bu meyanda devam edelim dedik. Yani bir de Ekim yazısı yazsak benzer” vayy efendim ne bu tekrarcılık tek düzelik Entel Bülten’e yakışır mıymış herkese benzemek.” Sindik tabii ki. Ya bir iş yavaşlatma, maskesiz gezinme eylemi yaparlarsa? Zaten yazılar geldi gelmedi, tedirginlikten tırnak yer olduk. Valla saatler enstitüsü biz yayınladıktan sonra yazısını gönderdi. Seyfettin Bey’den yazı geldi mi gelmedi mi derken… Şahane bir efemera; hem de edebi efemera bölümümüz oluştu. Nedir diye bana sormayınız ve aşağıda inceleyiniz lütfen.
Biraz huysuz olabilirim, affınıza sığınırım. Huzursuzum. Son günlerde, çeşitli güzel kokulara merak sardım. After-shave, kolonya – Rebul Lavantayı tek geçerim – (bu tek geçmek ile ilgili rahmetli Yakup ile bir anımız vardır, unutturmayın bir sefere yazalım) – oda kokusu, araç kokusu, hanım parfümleri hatta sıvı sabunlar filan. Niye kokulara düştüm bilmiyorum ama…
Sonra bir durum fark ettik . Şöyle ki: Arkadaşın oğlu pandemi döneminde yurt dışından son uçakla geldi. Malum derhal karantina, 15 gün. Sonra gelmiş eve, gayet sağlıkla hayat çok tedbirli şekilde devam ediyor. Çok tedbirli ve düzgün bir ailedir. Her şey normal ve sağlıklı devam ediyor. Ne bizim gibi üç beş kitap için bazı semtlere giderler, ne de bazıları gibi… neyse şimdi.
Bir Pazar akşamı, yemek yapmaya başlıyor muhterem. Meraklıdır pişirmeye, tecrübe ile sabit. Öyle “oğlum zeytinyağı kekik getir” diye meyhaneye oturan dandik gurmelerden değil, ciddi güzel yemek pişirir. Anlattığına göre bol sarımsak koymuş yemeğe, ve birden oğlan “baba bu ne yahu, evi bırak, mahalleyi kokuttun” diye çıkagelince “biraz kaçırdığımın farkındayım ama beni hiç rahatsız etmedi” diye devam ediyor. Hanımın ve oğlanın ısrarı ile sabah dooğru hastaneye kovid testine. Doktor diyor ki: “hiçbir semPtom yok efendim, bence hiçbir şeyiniz yok. Rahat olunuz” diyerek gönderiyor. “ertesi sabah dokuz buçukta kapı çaldı, bir açtım üç astronot kılıklı adam isim ile beni sordu” diyerek devam etti.
O yüzden parfümler, her türlüsü… şuuraltı olsa gerek.Hay Allah nereden nereye. Hani yukarıdaki hikaye lavanta kokuyor da resim kara kuru bir şey bir eski çizgi roman şeridi diyecektik neyse bir bilen düzeltti. Bant diyoruz. Flash Gordon, hani filmini de çektiler 90’larda hatta şarkısını da Queen söyledi. Türkçe’de de Flaş Gordon kapakları filan çok para ediyor 600 – 700 liraya kadar satıldıklarını biliyoruz. Ha; bu 1934 ilk sayının ilk bandı kaça mı satılmış? 480,000 dolara. Türkiye’deki bira ve otomobil fiyatlarından bile pahalı.
Ekber And