Uzunca bir süredir dolaplarda, kolilerde, salon vitrininin altında, -genelde başka evlerde nevresim, çarşaf, battaniye koyulan- bazaların içlerindeki kitaplarım nihayet geçtiğimiz ay ciddi bir düzene kavuşunca, evde bir şenlik havası oluştu. Artık belirli bir yerde olacak olmaları değildi bunun tek sebebi (bu eşimin önceliğidir), ben de artık daha kolay ulaşabilecektim istediğim şeylere. Teker teker, bir heykeltraş ciddiyetiyle kimini yatay, kimini dikey olacak şekilde rafları yerleştirdim.
Bir kitaplıkta sadece “kitap” olmaz elbet: Üzerinde Latince özlü sözler yazan ya da İstanbul semalarında zeplinlerin resmedildiği eski kartpostallar, Semiramis Pekkan ve Ötenel-Öztoprak-Pekcan’ın plakları, ayraçlar, Cemal Nadir ve Utku Lomlu’nun harikulade kapakları, İhap Hulusi’nin Mısır döneminden karikatürler, açıldığında içinden rengarenk üç boyutlu çiçekler ve böceklerin çıktığı kitaplar, 30’lar Türkiyesi’ndeki bir baloda eğlenen insanların, film çeken Alman bir rejisörün ya da bir plajda otuz dokuz yaşında ölen genç bir yazarın tek romanının yanıbaşında dertlerden uzak, uyur gözüken bir kadının olduğu fotoğraflar… Hepsini dergi takımlarının, ansiklopedilerin, imzalıların, henüz kapakları dahi açılmamış kalın kitapların, katalogların ve sanatçı albümlerinin etraflarına serpiştirdim.
Bir oturgaçlı götürgeç (pardon, selfienin Türkçesi özçekimdi galiba) çekmek için telefonuma bakındım ama pili bitmişti ve aslında ben de o kadar yorulmuştum ki (sırf o Hasan Celal Güzel ekibinin hazırladığı yirmi küsur ciltlik Türkler Ansiklopedisi’nin bir kolide olduğunu düşünürseniz), şarj aleti aramakla filan vakit kaybetmek istemedim, zaten, hiçbir zaman pek de fotojenik olmamışımdır. Bunun yerine, kendime içecek birşeyler hazırlayıp hemen oracıkta, genelde bizim kedinin tünediği koltuğa oturdum ve karşımdaki güzelliğe biraz da gururla bakarak bir liste yapmaya karar verdim: Zevkinize göre ister bir bardak viski yahut bir fincan kahve eşliğinde -benim için bu, günün saatine ve hâletiruhiyeme (iki dakika öncesine kadar bunun halet-i ruhiye olarak yazıldığını sanırdım, TDK bir kez daha beni şaşırttı) göre değişir- inceleyerek saatlerimi geçirebileceğim kitap ve dergilerin bir listesini… Ancak, bunun için sizden biraz izin istiyorum, malumunuz, iş saatleri…
Az sonra antipatik bir banka müdürünü ağırlamam gerekiyor ama ruhum sizin de yukarıda gördüğünüz fotoğrafta: Sıcak bir yaz günüdür ve dünyanın tasasından uzak gözlerimi kapamışım sere serpe bir sahilde, yanımda yalnızca bir kitap. Oysa ben İkitelli’de bir sanayi sitesindeyim şimdi ve dışarısı alabildiğine soğuk ve sevimsiz.