Instagram’daki hesabımda (timeregulationinstitute) yaklaşık beş yıldır koleksiyonumdan parçalar, beni etkileyen ya da ilham veren olaylar ve kısa hikayelerimi paylaşıyorum. Kabuslarımdan, zaman makinelerinden, canavarlardan, idamın geri gelmesini isteyen çocuklardan, hüzünlü çocukluk anılarından, gece yolculuklarından, Karda Avcılar’ın hatırlattıklarından, Michael Bolton’un penasından, kesilen koyunların hortlaklarından, Baskerviller’in Köpeği’nden, Sivas Katliamı’ndan, babasına hayran oldukları için kızını öldürmeyen seri katillerden bahsedip de bunca yıl Sevgililer Günü için tek kelime etmemiş olmam eşimin canına yetmiş olacak ki, dün sitem etti durdu. Allahtan evde oklava bulundurmuyoruz ama sonuçta insan, sevdiğinin kalbini almayı da bilmeli. Kendisinden, huzurlarınızda özür dilemeyi bir borç bilirim, ve her basiretli tüccar gibi, borçlarıma da sadığımdır.
Gelelim görsele: Veronica Lake, siyah beyaz sinemayı takip edenlerin (ya da hatırlayanların) bilecekleri bir aktris. Oyuncu, filmleri ve kariyerini bitiren alkol bağımlılığı haricinde iki şeyle hatırlanıyor Hollywood’da: Kendine özgü, tek gözünü kapayan saç stili ve (yine kendine özgü) huysuzluğu: Preston Sturges’in unutulmaz komedisi Sullivan’ın Öyküsü’nde (Sullivan’s Travels) başrolü paylaştığı Joel McCrea, kendisine bu kez Rene Clair’in bir filminde birlikte oynamaları teklif edildiğinde şöyle demiştir: “Hayat, Veronica Lake’le iki film yapmak için çok kısa”.
Lake’in saç stili ise tam bir tesadüf eseri doğdu. Uzun saçları, bir film çekimi sırasında yanlışlıkla bir gözünü örtecek şekilde düştüğü için böyle tanındı, ve bu stil onun ayrılmaz bir parçası oldu… Ta ki Amerika, İkinci Dünya Savaşı’na girene kadar. Ülke, savaşa müdahil olup da erkekler cepheye gidince, üretim bantlarında boşalan tüm pozisyonlara kadınlar yerleşmeye başlamıştı. Kadınlar arasında o yılların saç modası, Veronica Lake tarzıydı ve bu, çeşitli iş kazalarına neden oluyordu. Tamamen yerli ve milli sebeplerle görünümünü değiştiren Lake, belki fabrikalarda çalışan kadınların saçlarının makinelere kaptırılmasını engelledi ama, birçok sinema tarihçisine göre de, kendi kariyerine, onarılamayacak şekilde zarar vermiş oldu.
Neyse, yine gevezeliğim tuttu, uzatmadan Sevgililer Günü’ne döneyim. Bu güzide güne özel, koleksiyonumdan bir afiş paylaşmak ve bunu, sevgilime ithaf etmek istiyorum, hem belki, onun da gönlünü, bu şekilde, almış olurum. Mutlu sonla biten, sevdiğim bir romantik komedidir: “Bir Cadıyla Evlendim”.