Kitapları Ciltlerken Kasaplık Şart Mı?

Geçenlerde yeni bulduğum bir Bulak baskısı Leyla Hanım divanını ebatından dolayı, farklı bir baskı herhalde zannıyla hemen almış idim. Gelin görün ki kitaplığımdaki nüsha ile aynı çıktı. Peki yeni bulduğumu farklı gösteren unsur ne idi dersiniz? Her şeyden evvel ebatı. Kitaplığımdaki eski nüsha A4 boy idi. Yeni bulduğum ise neredeyse A3. Yani benim eski nüsha maalesef bir kasap! tarafından kesilmişti. Belki 100 sene evvel cildi yapılmış, sırtı meşin tertemiz eser, yanlardan ve üstlerden adeta doğranarak kuşa döndürülmüştü. Oysa yeni bulduğum nüsha orjinal hali ile bambaşka bir boyuttaydı. Kitapların cildi mevzuunda bu örnek girişten sonra cilt ve kitap ciltçiliğine değinmek istedim.

Maalesef günümüzde dahi bir kitaba cilt yaptırmak istediğinizde cilt ustasının! ilk yaptığı; kitabı alttan, üstten, yandan giyotin ile küçültmek oluyor. Kitabı sünnet etme yetkisini kimden alıyor anlamış değilim.  Oysa gerçek anlamda cilt ustası olmak, kitabı korumak, dayanıklı kılmak, en yakışan biçimde müşterinin talebi doğrultusunda özenle ve hiç bir sayfasının boyutuna dokunmadan ciltlemek olmalıdır. Sözlük tanımlarına baktığımızda, defter, mecmua ya da kitabın yaprak ve formalarını dağılmadan koruyabilmek maksadıyla, mukavva üzerine deri, kağıt, plastik, bez vs. gibi nesnelerle kaplayarak yapılan kapaklar anlaşılır. Esasen cilt kelimesi “deri” manasınadır. Tabi ki güzel bir deri cilt kitabı daha da değerli hale getirir. Malumunuz kağıt öncesi papyrus ya da parşömen ruloları iki tahta kapak arasına iplerle bağlanarak muhafaza edilirdi. Bu gelenekten olsa gerek, ilk dönem kitap kapakları da ağaçtan yapılma tahta kapaklar şeklindeydi. Çağlar içinde süsleme sanatlarının bir dalı haline de gelen ciltçilik, makina ve teçhizatın mekanikleşmesiyle kitapları doğrama kolaylığına da evriliverdi.

Oysa bizim tarihi miras içinde güneş gibi parlayan yazma eserlerimizin ciltleri de ayrı bir ihtişam taşırlar. Bu ihtişamı sağlayan ise, tamamen el yapımı, özen isteyen bir süreç içinde oluşturulmalarıdır. Bir elin parmakları kadar azalan klasik cilt ustalarımızı yazımızın başında andığım kasaplardan ayıran özellik işte bu titizliktir.

Cilt sayesinde kitaplarımız daha güzel, daha dayanıklı, daha estetik hale gelecektir. Hiç şüphe etmeyelim ki, Yazma kitaplarımızdan ve dahi kıymetli  matbu eserlerimizden cilde ihtiyaç olanlar var ise, onları korumak, özenle muhafaza etmek istiyorsak, klasik cilt ustalarını arayıp bulup; gönül rahatlığı içinde cilt yaptırabiliriz. Ciltci adı altında kasaplık hizmeti verenlerden fersah fersah kaçarak tabi.

Hamiş: Efendim, geçen hafta yazımızda bir rivayet aktarım hatası meydana gelmiş. Yazıda bahsettiğim ve Raif Yelkenci tarafından Viyana’ya satıldığı rivayetini aktardığım Dede Korkut yazması hususunu yıllar evvel merhum Necmeddin Hilav’dan dinlemiş idim. Necmeddin Molla üstüne basa basa Dede Korkut eseri demişti. Ben de bu rivayete dayanarak konuyu aktarmış idim. Halkbilim sahasında üstadımız Sabri Koz’un ikazı ile bu eserin “Dede Korkut” olamayacağını öğrendim. Sonradan farkettim ki yıllar evvel Necmeddin Hilav üstadımız o sohbetimizde Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig” eseri yerine “Dede Korkut” demişti. Yani Viyana’da yer alan eser “Kutadgu Bilig” idi. Bu rivayet hatasını burada düzeltirken sözü Kutadgu Bilig’ten bir vecize ile tamamlayayım; “

* “Bütün iyilikler bilginin faydasıdır. Bilgi ile göğe dahi yol bulunur.”

Yukarıda: Klasik ciltlerimizin ihtişamı.

Aşağıda: Kasap elinden geçmiş Leyla Hanım Divanı ile Dokunulmamış nüshası bir arada.

Shopping Cart
Scroll to Top