Öncelikle geçen hafta bilgisini verdiğimiz Memluk Mushafı, yazımda beyan ettiğim özelliklerine yaraşır bir çıtada satıldı. Kuruşu Kuruşuna şöyle bir fiyat: GBP 3,724,750. Eh olacak o kadar. Tam anlamı ile baş yapıt bir koleksiyon parçası ne de olsa. Buradan hareketle bir hususu düşündüm, bu eseri sahibi olan koleksiyoner bunun benzeri bir eseri bulmak için mesela bu satışın iki katı bir bütçe ile piyasaya çıksa acaba bir daha böyle bir eser elde edebilir mi? Tabi ki istisnai durumları hariç tutarsak bunun cevabı her zaman “hayır, asla” olacaktır. Demek ki koleksiyon oluşturmak çok başka bir olgu. Esasen yüksek bir beğeni düzeyini kimlik olarak benimsemekten geçiyor koleksiyonerlik. Bundandır ki hakiki koleksiyonerler her zaman naif karakterli insanlardır. Kendi iç dünyalarında oluşturdukları koleksiyonları ile yalnızdırlar onlar.
Onları bu yalnızlıklarında en çok mutlu eden ise; koleksiyonları için bulacakları parçalardır. Ne zaman nerde ne çıkacağı hiç belli olmaz derler ya, aynen öyle bir durum söz konusudur. Yıllar evvel bir dostum nakletmiş idi; Gemlik’te bir yazma eser sevdalısı bir üstat, bayram tatilini fırsat bilip, ailece Edirne gezisi için yola çıkar. İstanbul’da günü birlik bir mola verdiklerinde eski Topkapı otobüs terminalinin hemen yakınlarında bir eskici dükkanı dikkatini çekmiştir. İçeri girip biraz oyalanır ve sohbet ortamında “sizde el yazma kitap tarzı bir şeyler var mı?” der, eskici kendisine; “şu dolabın dibinde poşet içinde bir şeyler var, onlara bir bakın der,” Muhibbimiz poşeti açıp baktığında içinde el yazma 4 – 5 adet ilmi eser bulur. Bulduğu eserler hem ruhu ve hem de zihni doyuracak güzellikte eserlerdir. Yavaşça fiyatını sorar, söylenen fiyat, Edirne seyahati için ayrılan tatil parasının tümüne denk çıkınca, dönüp ailesine; “hanım kusura bakma, söz veriyorum başka zaman daha iyi bir tatile gideceğiz. Buradan bunları alıp, dönüyoruz” der. Ve eserleri alıp geri dönerler. Bu esasen kimine göre bir çılgınlık, kimine göre iflah olmaz bir hastalıktır. Oysa doğru olan yapılmıştır. Tatil her zaman olur. Amma velakin o kitaplar o gün alınmaz ise sonraki zaman üzerine ancak bir bardak su içilir. Bu koleksiyoner kitap aşığı, Manzum Mesnevi Tercümesi ile tanıdığımız merhum Dr. Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu’dur. Oluşturduğu yazma eserler birikimi günümüzde Milli Kütüphane Koleksiyonu’nda araştırmacıların hizmetine sunulmuş durumda. İğne ile kuyu kazar gibi oluşturulan koleksiyonlar karşısında saygı ile eğilmek lazım.
Günümüz dünyasında ve daha çok ülkemiz özelinde koleksiyonerlerin ilgi ve hassasiyetine genel kültür ortamı ve devlet kurumları nezdinde yakınlık gösterilmemesi; esasen koleksiyon kültürünün yayılmasını engellemekte. Çünkü koleksiyoner aslında farkına varılmasını ve takdir edilmesini bekliyor. Sergiler, konular, kavramlar ekseninde davet ve sunumlar ile her tür ilgiyi hak ediyorlar. Ortam dediğimiz soyut dünyada böyle bir ilginin olmayışı da koleksiyon ruhunun bir avuç yüksek beğeni sahibi ince ruhlu koleksiyonerler içinde dönüp dolaşan bir devran olmasının ötesine geçmeyişine yol açıyor. Müzayede ortamlarında hep aşina dost yüzlerle karşılaşmamız da bundan olsa gerek. Oysa yeni yüzleri her zaman hak eden engin bir kültürel mirasımız var. Öyle değil mi efendim? Peki neden bu kadar az sayıdayız? Burada durup Albert Dürer Usta’nın Melankoli çizimini anmadan geçemedim.
Yukarıda: Dürer: Melankoli Gravürü.
Aşağıda: Dr Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu ( 1929-2015) rahmet ile…
Müthiş Mushaf ile ilgili