Ortalıkta öyle bir müzayede filan da yok sıra dışı derken, bizim yazı kurulu üyelerinden biri eski bir göz ağrısını görmüş (yeni dilde de söyleyelim, eski bir manitasını görmüş) büyük bir ihtimalle dudağının kenarında küçük bir virgül, sesi titreyerek sormuş: ‘hatırladınız mı beni, 10 – B de arkanızda otururdum?’ Cevap yıkıcı: ‘Nasıl hatırlamam seni, dana gibi bir Biyoloji kitabının içinde Küçük Prens’i okuyordun.’ Şimdi, bir defa; sizli soruya senli cevap gelince iş karışıyor. Neredeyse ‘devamlı silgi düşürürdüm, bacaklarına bakmak için’ deyiverecektim, ama çok heyecanlandım, iyi ki de dememişim, o beni Küçük Prens okuyan çocuk olarak hatırlıyor’ diyerek dalgın dalgın sözlerini bitirdi.
Neyse, yazı kurulunun bir çok üyesi tekrardan bir okuyayım diyerek bir kitap süpermarketine gidip bir bakıyorlar ki, dağ taş Küçük Prens. Sonradan öğrendik ki, telif hakkı ortadan kalktığı için herkesler basmaya kalkışmış. Müthiş bir beklenti içindeyiz. Hatta 20 bin bandrol müracaatı varmış. Bu güne kadar dünyada 140 milyon adet satıldığı hesaplanan, hala senede iki milyon satılan bir kitap için fena sayılmaz. Güney Kore’de 2009 itibariyle 250 farklı baskı yapılmış. Niye boş yere telif ödüyorlar ki, bekleseydiler, 2015 geldi işte.
Zaten bu kitabın yazarı da çatlağın tekiymiş anlaşılan. Kaç kez çakılan bir pilotmuş. Uçuşa giderken, uçuşta, hatta inerken devamlı roman okur veya not alır, yazarmış. Hatta bir defasında kontrol kulesi Tunus havaalanına iniş izni verdikten bir saat kadar sonra inmiş, elindeki kitabı bitirerek.
Zaten söylediklerinden, daha doğrusu Küçük Prens’e söylettiklerinden belli:
Büyükler hiçbir şeyi kendi kendilerine anlayamazlar. Onlara durmadan her şeyi anlatmak da çocuklar için yorucudur.