Ne zaman Humphrey Bogart’ın başrolünde oynadığı Malta Şahini adlı polisiyeyi izlesem, aklıma filmin çekilmesinden dört yıl sonra, tam 6 Ağustos 1945’te, Hiroşima’ya atılan ilk atom bombası gelir. Tasarımcı Robert Serber, film sever bir bilim insanı olmalı: Bombaya, şeklinden ötürü, ad olarak bu filmdeki bir karakterin lakabını vermiştir. Değil bahse konu karakteri canlandıran Elisha Cook, Jr., sinema sanatıyla uzaktan yakından ilgisi olan herhangi bir kişinin bile tahmin edemeyeceği bir durum: İnsan ruhunun anahtarı sanat, binlerce insanı öldüren bir silahın ismine ilham veriyor.
Şehirde, Küçük Çocuk’un (Little Boy) direk temas ettiği noktanın 1.6 kilometre çevresindeki tüm binalar yıkılmış, sadece depreme dayanıklı üretilen elli kadarının duvarları kalmıştı. Bu yapılardan biri olan Fukoromaşi İlkokulu’nun da yalnızca bir duvarı ayakta kalmıştı. Sağ kalan öğrenci ve öğretmenler, kendilerini aramaya gelecek olanlar için, ateşten simsiyah olan duvara tebeşirlerle nereye gideceklerini, nerede bekleyeceklerini yazdılar.
Birkaç yıl evvel Pompidou Müzesi’ne yaptığım bir ziyarette, Jeff Koons’un en üst katta yer alan süreli sergisinden önce, alt kattaki galerileri dolaşmış ve Jean-Luc Vilmouth tarafından yapılan bir enstelasyonla karşılaşmıştım. Sanatçı, Fukoromaşi İlkokulu duvarının izinden giderek ziyaretçilerin de birer parçası olabilecekleri bir eser yaratmış. İzleyiciler, ellerinde tebeşirlerle bu duvara mesajlarını aktarıyor ve böylece bu duvar, facianın anısını yaşatan bir anıta, barış için bir ağıta dönüşüyordu.
Yukarıdaki ilk fotoğraf, duvardan bir detay. Aşağıdaki ikinci fotoğraf ise; kızım duvara birşeyler karalarken çekildi… Tabii, üstünü başını tebeşirle kirlettiğini söylememe sanırım gerek yok.
Hiroşima ve atom bombası denince, Nazım Hikmet’in yürek burkan “Kız Çocuğu” şiirini anmamak olur mu?
Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler. Hiroşima’da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar. Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu. Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk. Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.