Küçük bir cep ofisimin bulunduğu Sirkeci’den Marmaray’a bindim. Her zaman kullandığım, Sirkeci Gülhane’nin arkasında olan girişi kullandım, birkaç dakika treni bekledim, şimdi oturuyorum ve okumakta olduğunuz yazıyı yazıyorum. Yanımdaki adam Drakula’nın eski bir baskısını okuyor. Değer mi, soruyorum. “Beklediğim gibi başlamadı, filmler daha etkileyici galiba” diyor. Nosferatu’yu izleyip izlemediğini soruyorum, izlememiş.
Efendim, malumunuz, Bram Stoker’ın eşi, yazarın ölümünden on yıl sonra çekilen Nosferatu’nun yapım firması Prana Film’e telif hakları nedeniyle açtığı davayı kazanmış, mahkeme filmin gösterimden kaldırılmasına ve tüm tanıtım materyallerinin toplanıp imha edilmesine hükmetmişti. Bu vesileyle bir dehşet klasiği olan yapıma ait afiş, fotoğraf, lobi kartı gibi bir malzeme bulmak çok zordur.
Beş yıl önce Alman bir arkadaşım bu filmin sinemalarda gösterildiği zaman çıkan bir derginin bastığı -çizimi ünlü okültist Albin Grau’ya ait olan- afişi bulmuş, benimle paylaşmıştı. Afişi Amerika’da bir müzayede evine göndermek üzere yetkililerle görüşmüş, bir tek paketi hazırlayıp göndermesi kalmıştı. Kendisine paketi bana göndermesini -ona maliyetinin üç katını teklif ederek- rica etmiştim. Heyecanlanmıştı ama olmazdı, çoktan söz vermişti bir defa.
Nosferatu’nun bu afişi, 2014’ün Temmuz ayında müzayedeye çıktı ve hiç beklenmedik şekilde, 22,000 Amerikan Doları gibi bir rakama satıldı. Dostuma 1000 Euro’ya mâl olmuş bir dergi eki için baş döndürücü bir rakam. Üstelik aynı afiş, geçtiğimiz Mart ayında yeniden satışa çıkarıldı ve bu defa yaklaşık 53,000 Dolar’a yeni alıcısını buldu.
Eh, maalesef koleksiyon işi böyle bir şey. Hiç ummadığınız şeyler, umulmadık fiyatlara çıkabiliyor, üstelik siz, bu rakamların oldukça altına alabilecekken. Sanırım bu konuda, bir bardak soğuk su içerken söylenebilecek tek şey var: Sağlık olsun. Bunca şey aklımdan geçerken ineceğim istasyona gelmişim. Drakula’yı okuyan çocuğu arıyor gözlerim, çoktan inmiş. Sıra bende.