Efendim, bildiğiniz üzere iki hafta evvel okullar açıldı. Kendisinin ya da çocuklarının telaşesini atlatanlar ya ilk Pazartesi ansızın içine düştükleri trafikten ya sosyal medyada söylenenlerden ya da bu yazının yazarı gibi hemen yanı başındaki okulun sabah yedide çalan zilinden ve bahçesindeki çocukların ağlamalarından dolayı bir şekilde telaşenin içine düştüler. Bu yazı, aslen okulların açıldığı ilk haftaya yetişecekti, ancak dediğim gibi yazının yazarı sürekli sabah yedide okul ziline sıçrayarak uyanmaktan pek kendinde değil-bahane üretme hususunda da ayrıca iyidir. Bu hafta, okulların açılmasını fırsat bilerek Orta Çağ’daki okul deneyimini ele alacağız. Okuma, okula başlama ve devam etme sürecinin; öğrenci, öğretmen ve ebeveyn üçgeninde nasıl şekillendiğinden bahsedeceğiz.
Okulların açılması, öğrencilerin ihtiyaçlarını almak için kırtasiyelere, elektronik ürünler satan mağazalara ve hatta bazı reklamlara göre masa ve sandalye için mobilya mağazalarına akın etmelerini gerektiriyor. Danièle Cybulskie’ye göre bu durum Orta Çağ’da da çok farklı değilmiş. Gerekli malzemelerin bugünle hemen hemen aynı olduğunu belirten Cybulskie, bize ilginç gelebilecek beş malzemeyi sıralamış: balmumu tablet, ders kitapları, cüppe, yazı malzemeleri (tüy kalem, mürekkep ve parşömen) ve bunlara ek olarak iyi bir bıçak.
İlk sırada yer alan balmumu tablet, derslerde not almak için kullanılırmış. Parşömen çok pahalı olduğu için bu tür hızlıca alınacak notlar için kullanılması mümkün değildi. Bu tabletleri, yazıp silip tekrar tekrar kullanmak mümkündü. Ders sonrasında ise notlar bir parşömene ya da kitaba aktarılırmış. Bu uygulamanın en ilginç yanı ise tabletler kısa dersler uzun olduğundan not alınabilecek dar bir alan olması. Mecburen öğrenciler dersin büyük bir kısmını akıllarında tutarlarmış.
Ders kitapları, Orta Çağ’da çok daha ulaşılmazdı. Bu yüzden, öğrenciler genellikle kitap almazdı. Öğretmenler ders kitaplarını edinir ve onların üstünden dersleri anlatırdı. Yalnız çok zengin olan öğrenciler prestij için kitapları satın alırlarmış. Orta Çağ’da kıyafetler giyenin işini ve toplumdaki statüsünü belli ederdi. Öğrenciler için bu kıyafet cüppeydi. Yalnız onaylanan renklerdeki cüppeleri giyebiliyorlardı. Kıyafetlerinin çok şık olması yasak olduğu gibi, doğru düzgün giyinmeleri de zorunluluktu.
Pek tabii bıçak listedeki en ilginç ihtiyaç. Orta Çağ’da insanlar yanlarında genellikle bıçak taşıyorlardı. Yemek, saçları ve tırnakları düzeltmek, yontmak gibi ihtiyaçlar için çoğunlukla herkesin yanında bıçak bulunurdu. Cybulskie, öğrencilerin bıçak taşımalarının bu kadar masum olmadığını ileri sürüyor. Belgelere göre, Orta Çağ’da “kasabalılar ve cüppeliler” arasında sıkça kavga çıkarmış. Belki öğrencilerin kilise tarafından ağır cezalara karşı korunmaları belki de öğrencilerdeki evden uzak olmanın sağladığı özgürlükle beraber yükselen taşkınlık nedeniyle kasabalılarla ve birbirleriyle sık sık kavga ederlerdi. Öyle ufak tefek tartışmalardan bahsetmiyoruz. Örneğin, St. Scholastica Günü İsyanı denen bir olay var ki, durumun vahametini anlamak için yeter de artar bile. 1355’te iki Oxford öğrencisi ile meyhaneci ile çıkan kavga o kadar büyümüş ki kavga 63 öğrencinin ölümüyle sonuçlanmış. Oxford’daki kasabalıların bu olaydan önce de çok öğrenci sever olduklarını iddia edemeyiz. Cambridge, Oxford’daki kasabalıların düşmanca tavırlarından kaçan cüppeliler tarafından kurulmuş.
Listedeki son madde ise, yazı malzemeleri. Parşömenin çok pahalı olduğunu söylemiştik. Ama önemli notları geçirmek ve ailelerine mektup yazabilmek için parşömen şarttı. Öğrenciler sık sık ailelerine eğitimlerine devam edebilmek için ihtiyaç duydukları parayı istemek için mektup yollarlardı. Yazının ikinci kısmında bu mektuplardan bahsedeceğiz.
Danièle Cybulskie’nin yazısı için tıklayınız.
Üniversiteye giden öğrencilerin ailelerinden para istemesi yalnız bizim çağımıza özgü bir durum değil. İlk üniversitelerin kurulduğu Orta Çağ’dan beri öğrenciler ailelerinden para istiyor. Hatta İtalyan bir babanın söylediği, “bir öğrencinin ilk şarkısı para talebidir, ve bir daha asla para istemeyen bir mektup olmayacak.” sözünü bugün herhangi bir babadan da duyabilirsiniz. Tabii Orta Çağ’da öğrencilerin para talep etme şekilleri biraz daha farklıymış. Bugün basitçe kısa bir mesajla öğrenciler para isteyebilirken, Orta Çağ’da uzun mektuplar yazıp çalışmalarını allayıp pullamaları gerekirdi. Hemen aşağıda 13. Yüzyılda yazılmış oldukça yaygın bir örneği okuyabilirsiniz:
B’den saygıdeğer efendisi A’ya selamlarla,
Bu mektubu size Oxford’da büyük bir titizlikle çalışmalarıma devam ettiğimi ancak para meselesinin yükselmemin önünde ciddi bir sorun olduğunu-ki bana yolladığınız paranın sonunu harcayalı iki ay oldu- bildirmek için yazıyorum. Şehir çok pahalı ve birçok talebi var: kalacak yer kiralamam, gerekli eşyaları satın almam ve şu an belirtemediğim daha birçok şeyi sağlamam gerekiyor. Bu nedenle, babalığınıza ilahi merhametin telkinleriyle bana yardım etmesi için yalvarırım ki böylece başladığım işi tamamlayabileyim. Çünkü bilmelisiniz ki, Ceres ve Bacchus olmadan Apollo üşür. (Burada öğrenci, ünlü bir söyleyiş olan “Ceres (yiyecek) ve Bacchus (içecek/şarap) olmadan Venüs (aşk/sevgi) üşür”ü dönüştürerek kendi durumuna uygun bir şekilde kullanmış.)
Kaynağımıza ulaşmak ve harika iki mektup daha okumak için tıklayınız.
Peki ya öğretmenler? Okullar başladığı zaman, en az öğrenciler kadar şikayet edenler de öğretmenler oluyor. Sosyal çevremizde ya da medyada sık sık öğrencileriyle övünen ya da öğrencilerinin hareketlerinden şikayetçi olan öğretmenlere denk gelebiliyoruz. Orta Çağ’da da durum çok farklı değilmiş. Liege’li Egbert’in şikayetine bakalım: “Akademik çaba her yerde daha önce hiç olmadığı kadar düşüşte. Cidden, zeka hem yurtiçinde hem de yurt dışında kayboldu. Okumak öğrencilere gözyaşından başka ne sunuyor?” Egbert’in sözleri hiçbirimize yabancı değildir sanırım.
Dersten kaçmak için hangimiz tuvalete gitmedi ya da çöp kovası etrafında kalem açma bahanesiyle arkadaşlarıyla toplanmadı ki? Görünen o ki, öğretmenler bu bahanelere kibarlıklarından müsamaha gösteriyorlarmış zira öğrenciler bu bahanelerle yüzyıllardır dersten kaytarmaktalar-imiş. Oxford’daki bir öğretmenin şikayeti şöyle: “Sınıfa adımımı atar atmaz, bir tanesi yanıma gelip tuvalete gitmek istediğini söyledi ve gitti. Az sonra bir başkası su içmek için izin istedi. Bir diğeri eve gitmek istedi. Bu ve bu tür bahaneleri öğrencilerim genellikle hazırlıyorlar.”
Sadece öğretmenler değil, kütüphane sorumluları dahi Orta Çağ’da öğrencilerden şikayetçiymişler. Richard de Bury 1345’te yazdıpı Philobiblon kitabında, kitaplara kötü davranan öğrencilerden şikayetçi olmuş. Burnu kitaba akanlardan, elleri pisken dokunup kitabı kirletenlerden, kitap okurken bir yandan yiyip içen “ellerinin cebi olmadığı için de” kırıntılarla kitapları mahveden ve kitapların üzerinde uyuyakalıp sayfalarını kırıştıranlardan uzun uzun bahsediyor.
Tabii öğrencilerin de öğretmenler hakkındaki düşüncelerini öğrenmemiz gerekir ki her iki tarafa da eşitlik olsun. Aşağıda 15. yüzyılda bir öğrencinin yazdığı şiiri okuyabilirsiniz.
On Monday in the morning when I shall rise,
At six of the clock, it is the gise
To go to school without avise
I have lever to go twenty miles twice!
What availeth it me though I say, nay?
My master looketh as he were mad:
‘Where has thou be, thou sorry lad?’
‘Milked ducks, my mother bade.’
It was no marvel though I were sad!
What availeth it me though I say, nay?
My master peppered my arse with well good speed:
It was worse than finkle [fennel] seed
He would not leave till it did bleed –
Much sorrow have he for his deed!
What availeth it me though I say, nay?
I would my master were an hare,
And all his books hounds were,
And myself a jolly hunter:
To blow my horn I would not spare!
For if he were dead I would not care.
What availeth it me though I say, nay?
Görebileceğiniz üzere, öğretmenler, ebeveynler ve öğrenciler için okul deneyiminde neredeyse hiçbir değişiklik yok. Öğrenciler öğretmenlerden, öğretmenler öğrencilerden şikayet etmeye; öğrenciler türlü taşkınlıklarla hem öğretmenleri hem etraftakileri çileden çıkarmaya devam ediyorlar. Yazıyı iyi dilekle bitirelim: umuyoruz ki okul yılı herkes için keyifli, kavgasız gürültüsüz, istendiğinde hesaba şıp diye düşen paralarla göz açıp kapayana kadar geçer.