Aydınlarını gizemli cinayetlerle kaybedip sonra hatıralarına sahip çıkan tek ülke Türkiye değil. İtalyan yönetmen Pier Paolo Pasolini de 2 Kasım 1975’te faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti. Dövülmüş, ardından kafasının üzerinden arabayla geçilmişti. Katiller hiçbir zaman bulunamadı. Yönetmen, bundan yaklaşık altı yıl önce, 69 Haziran’ını Nevşehir’de geçirmiş, orada Maria Callas’la Medea filmini çekmişti. Pasolini’nin ölümünün yirminci yılı vesilesiyle, Ankara’daki İtalyan Kültür Enstitüsü, sanatçının Anadolu bozkırında yazdığı şiirleri derledi 94’te. Örneğin, geç saatlere kadar çalıştıktan sonra kendine çekilmesini şöyle dizelere dökmüş ozan: “Duyumsamasına karşın tüm bunların saçmalığını, “görevler” adı altında kaydeder rejisör bunları, ve böylelikle huzur içinde bir vicdan sergiler diğerlerine. Sonra, ışıklar yeniden yandığında Nevşehir’de, ve melankolik biçimde ayrılmış kent karartma dönemlerindeki gibi yandığında, o uyumaya gider ve rüya görür.”
Filmde, aslında “Pasolini’nin kendisi olan “Medea”, dindar köhnemiş bir dünya ile laik yeni bir dünya arasında kalarak bunalıma girer” (sizi temin ederim ki, tamamen kitaptan alıntı, son yirmi yıldaki olaylara şahit olan bir Türk gencinin sözcükleri değiller) ve olaylar gelişir, bizde de öyle değil mi? Olaylar hep gelişiyor.
Pasolini’nin Kapadokya günlerinden haberdardım ve yıllardır, film nispeten yeni olmasına rağmen, yönetmenin bu topraklarda çekilmiş (özellikle şöyle Peribacalarıyla filan) bir karesini bulamıyordum. Sonunda, ünlü paparazzi Daniel Angeli’nin çektiği bu hiç görülmemiş kamera arkası fotoğrafına Paris’te denk geldim, mesudum. Malum bizde (hemen hemen hepsi oralı olsa da) Anadolu’nun bağrında dolaşan bir paparazzi bulmak imkansızdır, iş Pasolini olunca dönüyor, dolaşıyor, iki gün evvel Cannes’da Sophia Loren’i çeken bir fotoğrafçı, gidip Nevşehir peynirlemesine talim edebiliyor. Bir garip dünya!
Kısa bir not: Bu fotoğrafı birkaç ay önce Facebook’ta paylaşmıştım. Babamın eski bir arkadaşı -kendisi Nevşehir’lidir- bu filmde figüran olduğunu, Pasolini’nin sette kullandığı megafonun çalındığını ve aylar sonra şehir stadında bir futbol müsabakasında tribünlerde ortaya çıktığını anlatmıştı. Belki Pasolini’nin megafonu, hâlâ Anadolu’da bir yerlerdedir. Kim bilir?