Bugün, İstanbul’da Atatürk’le ilgili çok önemli eşyalar ve evrakların satışa çıkacağı bir müzayede gerçekleşecek. Bu önemli etkinlikteki kıymetli parçalaradan biri, erken dönem Cumhuriyet’i fotoğraflayan Jean Weinberg’in Atatürk portresi. Weinberg’in çalışmalarını bilirdim ama yukarıda gördüğünüz ve koleksiyonumda olan Troçki’nin Büyükada Arap İzzet Paşa Köşkü’nde, günlük rutini olan okuma yazma işlerini yaparken çekilmiş bu oldukça bilinen fotoğrafının da aynı sanatçıya ait olduğunu, satın aldıktan sonra öğrendim.
Troçki, malumunuz 29’da İstanbul’a sürgüne yollanmış, en önemli kitaplarını burada yazmış, dört sene kadar adada ikamet ettikten sonra İsveç ve Fransa, ardından da bir buz baltası vasıtasıyla eceliyle tanışacağı Meksika’ya gitmişti. Sen Sovyetler’in dibinde İstanbul’da uzunca bir süre kal, dünyanın bambaşka bir köşesinde cinayete kurban git. Ne olursa olsun, kim olursa olsun, hüzünlü bir son.
Bu trajik son bana nedense, tarihe bambaşka bir şekilde geçen Nazi subayı Doktor Mengele’nin sonunu getiriyor. Dostum, hocam Norman Stone anlatmıştı: Mengele Latin Amerika’ya kaçmadan önce oğluyla bir ormanda buluşur. Buluşma sırasında, çakısıyla ağaç parçasından bir düdük yapar ve bunu oğluna, bir hoşçakal hediyesi olarak verir. Genç adam, çocukluğunda, daha henüz türlü günaha karışmamış babasının yine aynı çakıyla şekil verdiği bir başka ahşap düdüğü hatırlar, ağlamaya başlar. Aynı yerde, aynı ağacın altında, ama artık affedilemez suçlara ortak olarak geri dönüşü olmayan bir yola giren ve bir daha asla göremeyeceğinizi bildiğiniz babanız… Kader ağlarını er ya da geç örüyor… Üstelik öyle bir örüyor ki, bir nesil sonranız sizinle bağları anlaşılmasın diye yaşadıkları şehirleri, hatta ülkeleri, soyadlarını filan değiştiriyorlar. Allah kimsenin başına vermesin.
Neyse, hüzünlerle dolu insanlık tarihinin karanlık tarafında kalanları bırakıp, sevgili dostum, ağabeyim, akademisyen Mitat Uysal’ın yine bir Nisan ayında, bir ada gezisi sırasında yazdığı Troçki’ye adanmış şiiriyle bitirelim:
PRİNKİPO’DA HAYALLER
Büyükada meydanı
Gece yarısı
Soğuk bir bahar günü
Otel odasındayım
Kimseler yok ışıklı meydanda
Sesler yok
Ümitler yok
Aşklar yok
Büyükada meydanında
Gece yarısı
Bir adam yürüyor
Yokuş yukarı
Uzak zamanlarda
Kızıl sakalı
Kaşkoluna uzanmış
Gözünde gözlükler
Ve göz yaşları
Kızıl Rusya ovaları
Ve mujikler
Çaykovski sedaları
Ve kuşlar
Gene denizi koklamış
Ve filesinde üç beş balık
Yüreğinde cehennem sevdaları
MİTAT UYSAL