Hasan Ali Yücel maarif vekili olduğu yıllarda sahaflar çarşısını ziyaret ettiğinde; çarşının hatıra defterine çok güzel bir vecizesini yazar: “insan alacaksa kitap almalı, satacaksa kitap satmalı”. Kitap ve insan ilişkisine içerden bir yaklaşım bu. Yazma kitapların dünyasına bu vecizeyi bir fener misali tuttuğumuzda unutulmaz kimi portreler karşımıza çıkar. Bunların başında da dükkanında sadece ve sadece yazma eser alıp satan Raif Yelkenci gelir. Eski kültürümüzün sahaf çizgisini inatla hayatı botunca sürdüren Raif Yelkenci, dükkanında nice ilim meclislerinin kurulduğu zirve bir kitap muhibbi idi. 1884 yılında Kocaeli Kandıra’da dünyaya gelen Yelkenci, 8 Ekim 1974 yılında bu dünyaya veda etti. Fakat O’nun adı, yazma kitapların ihtişamlı göğü altında bir ülker yıldızı gibi sabit kaldı.
Yakın dostu Reşat Ekrem Koçu’nun verdiği bilgilere göre, O’nun kitap ile ünsiyeti İstanbul’da amcası Hafız Aziz Efendi’nin yanına gittiğinde başlamıştır. Beyazıt Meydanı’nda kitapçı olan amcası kendisini çırak olarak yanına alır. Askerliğinin ardından da Kapalıçarşı Fesçiler Kapısı’nın bitişiğindeki Çadırcılar caddesi üzerinde devredilen bir dükkanı alıp, sahaflığa adım atar. Bu dükkan kısa zamanda efsane haline gelir. Ömrünün sonuna kadar burada sadece el yazmaları ile meşgul olur.
Raif Yelkenci Üstad’ın dükkanı yurt içi ve yurt dışından nice yazma kitap aşığını kendisine çeker. Tek nüsha olan eserleri hemen istinsah yolu ile çoğaltır. Bu tarz Ali Emiri Efendi’nin de izlediği yoldur. O, aynı zamanda bir derviştir. Şair ve mutasavvıf Abdülaziz Mecdi Tolun ile yakınlığı vardır. Fakat yazma dünyasında bulduğu kimi ip uçları kendisini kültür tarihimiz için de kaynaklık durumuna getirir. Bu durumlardan biri de Yunus Emre mevzusu olup, ısrarla Yunus’un Aşik Paşa olduğunu belirtir. Hatta bu yüzden bir zamanlar can ciğer dost olduğu Abdülbaki Gölpınarlı hoca ile de yollarını ayırmaktan erinmez. Bir defasında Dede Korkut’un en eski yazma nüshalarından birini bulur. 60’lı yılların sonunda bunu Milli Kütüphane’ye 400 liraya teklif eder ve fakat teklifi Kabul görmez. Sonra bu nüshayı Viyana kütüphanesi 4000 liraya alır. Yıllar geçer, 1970’lerin başında devlet, Dede Korkut’u hatırlar. Yapmak için tarama yapılır. En eski bir nüsha Viyana’da bir zamanlar alınmayan Raif Yelkenci nüshasıdır. Ve aynı devlet bu defa 400 liraya almadığı yazma için, rivayete göre nerede ise 40 bin lira kullanım telifi öder.
Yelkenci Üstadımız hakkında tek ve en güzel çalışmayı ömrü bereketli ve her daim sağlıklı olsun Prof Dr. Ahmet Güner Sayar hocamız yaptılar. Bir konferansında da, hazreti şöyle anlatmıştı:” O hiçbir zaman esnaf değildi, kar yapmaz idi. Süheyl Ünver hocanın kütüphanesindeki en güzel yazma eserler hep Yelkenci merhumdan alınanlardı. Ord. Prof. Uzunçarşılı’nın kendisini Râif Efendi’nin bir öğrencisi olarak görerek telif ettiği Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi’ni O’na ithaf etmesi ve teşekkürü Cumhuriyet tarihi içinde Raif Efendi gibi başka bir sahaf olmadığını ortaya koyar”
Dükkanının müdavimleri arasında kimler vardı diye araştırdığımızda bir yıldızlar geçiti buluruz; İbnülemin Mahmud Kemal, M. Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı, Mükrimin Halil Yinanç, Muallim Cevdet, A. Süheyl Ünver, İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Hakkı Tarık Us, Osman Nuri Ergin, Kemal Salih Sel, Reşat Ekrem Koçu, Sabri Ülgener, Kemal Elker, şarkiyatçılardan Franz Taeschner, Osman Reşher (Oskar Rescher), Hellmut Ritter..Bu isimler bile Yelkenci üstadımızın farkı işte bu çevre ve elbette yazma eserleri idi.
Şimdi artık, ne öyle yazma eser bolluğu var ve ne de öyle vukufiyet sahibi kitap aşıkları kaldı. Hani derler ya “güzel insanlar güzel atlara binip gittiler” vesselam.
Aşağıda : Raif Yelkenci Üstad dükkanında kitaplarıyla başbaşa.
Yukarıda: Raif Yelkenci Üstad, kitap aşığı dostları ile (sağdan) Hakkı Tarık Us, Osman Nuri Ergin ve gazeteci Kemal Salih Sel