Bu yazı yayımlandığı zaman muhtemelen bitecek olsa da, geçtiğimiz günlerde Kadıköy Belediyesi tarafından tertip edilen ve geniş bir katılımla ilgi gösterildiğine şahit olduğum Sahaf Festivali’nin bıraktığı intibalar ekseninde, koleksiyonerlik ve kitap tutkusu özelinde kimi hususları dile getirmek istiyorum.
Eski zamanlarda malumunuz sahaflara uğramak, hasbihal etmek ve böylece kitaplara ilgide devamlılık göstermek; kitapların dünyasında var olmak isteyen her koleksiyoner için bir zorunluluktu. Eski devirlerin eskide kalması gibi, internet çağının da getirdiği hız ile artık sahaflara uğrayıp, kitap ile birebir yakınlık kurmak yerine, bilgisayar başına geçip, ilgili kimi sitelerde sanal gezintiler yaparak kitap toplanır oldu. Oysa bu durum, Baudelaire’nin şiirine verdiği bir tanım gibi bence tamamen bir “içe kapanış”tan başka bir şey değildir.
Koleksiyoner zaten kendi iç dünyasında yalnız bir ademoğlu. Hakeza Sahaf da öyle. Bir Sahaf büyüğümüzün tabiri ile, “Körler Ülkesinde Ayna Satmak” işi. Başka iş ve meslekler edinerek, güncel ekonomik çabukluklar ve kazanımlar ile daha iyi konumlara gelmek varken, kitapların peşinde koşup, onları bulup, buluşturup kitapsevere ulaştırmanın zaman ve sabır gerektiren çilesini yüklenen kahramandır sahaflar. Kitapseverler ve koleksiyonerler ise kimi zaman ekonomik nice fedakarlıklar göstererek kitaplardan kendilerine fildişi kuleler yapan gözü karalardır diyebilirim.
Tarih boyunca ister el yazması olsun, ister matbaa ürünü olsun nice önemli eserleri; unutulmanın kirli dehlizlerinden, yok olmalarının karanlık çarklarından çekip çıkaran işte bu ikilidir. Yani sahaflar ve koleksiyonerler.
Bu girizgahtan sonra sahaf festivallerinin en büyük öneminin ne olduğunu da belirtmek istiyorum ki o da sahafların birlikte hareket etme tavırlarının gelişmesidir. Koskoca ülkede bir avuç kitap azınlığı sayılabilecek sahaflarımız bir tarafta, diğer tarafta da popüler/güncel ortamların sığlığına asla pirim vermeden, kitapların dünyasında soylu bir tavırla kalmaya devam eden kitapseverler, koleksiyonerler. İşte bu ikilinin buluşup kaynaşmasını sağlamak yönünden, sahaf festivalleri çok mühim bir işlev görmektedir. Esasen ister el yazma ister matbu olsun, koleksiyon değeri bulunan her kitap, en iyi ortam olarak bizzat sahaflara gidilerek alınabilir. Çünkü sahaflar ellerindeki her kıymetli eseri her an internet ortamlarına kaydedebilecekler mi? Elbette ki hayır. Festival ortamında konuştuğum nice sahaf dostlar, çoğu zaman yığınla mühim eseri internet ortamına aktaracak vakti bulamadıklarından dert yandılar. O halde ne yapmak gerekir? Yapılacak iş bellidir ve kolaydır. Fırsat buldukça sahaf dostlarımızı ziyaret edelim. Kitapların dünyasına bizzat sahaf mekanlarında girelim. Unutmayalım ki, hiç ummadığımız bir el yazması eser, hiç beklemediğimiz bir taş baskı matbaa şaheseri, hiç bulunmaz denecek bir imzalı kitap…liste uzar gider elbette de; uğradığımız/uğrayacağımız sahaf dostlarımızın gönül dünyalarında sıraladığımız listelerin bir nesnesi karşımıza çıkıverir vesselam.
BİRİNCİ GÖRSEL: Kadıköy Sahaf günlerinden bir ayrıntı. Bulak Matbaası Üzerine Konferans.
İKİNCİ GÖRSEL: Sahafları ziyaretimin bereketi ile edindiğim bir taş baskı güzelliği: “Tercüme-i Tarih-i Nevadir-i Çin-ü Maçin” , Tophane-i Amire İstihkam Alayları matbaası. 1270.