Yeni yılımızı kutladık, kendimizi eve kilitledik bekliyoruz. Kutlamalar hatırlama günleri, tekrarlayan günler, monoton bir rutin kavuruyor, meterolojik kurumanın yanında. Çok hırpalandık, hastalandık; dostumuzu can kardeşlerimizi kaybettik. İki ayı geçkin süredir kimsenin ayağına dolanmıyoruz, sırnaşmıyoruz. Gökhan Akçura’dan Sonbahar yazısı istediydik, yayınlayıncaya kadar kış geldi neredeyse bahar gelecek. Vak’a mevsim filan kalmadı, arılar karasinekler vızıldıyor Noel gününde ofiste ve evde.
Her ne hal ise, devam etmek lazım. Konular birikiyor, boşluklar çoğalıyor. İyisi mi; Yusuf Çağlar kardeşimi bir daha rahmet ile analım. Bu camiada kitap ve efemera dünyasında büyük bir boşluk oluştuğunu, eskisi gibi keyifli ve üretken ayrıca tabii ki şahane fotoğrafların artık olmayacağını, eskileri ile yetinmek zorunda olduğumuzu unutmayacağız.
Yukarıda Yusuf kardeşimiz ve Celal dostumuz ile fotoğrafımız, aşağıda ise halimizi izah eden Rahmetlinin çektiği bir fotoğrafımız görünüyor.
Çeşitli vesileler ile imzalı kitap, imzalı evrak, fotoğraf ve diğer efemera mevzuunu burada gündem yaptık. Buyrun size çok ciddi vesile daha:
Gördüğümüz hatırladığımız kadarıyla bu müzayede kataloğu 520 lotu ile ile en büyük en kapsamlı seçki.
Ülkemizde imza koleksiyoncularının artması ve çeşitlenmesi sevindiricidir, ancak Batı’daki örneklerine göre henüz çok geride ve fiyatların da karşılaştırması mümkün olmayan seviyelerde devam ettiğini söyleyebiliriz. Bir Charles Dickens fotoğrafına müzesinin önerdiği fiyatı veya Nâzım Hikmet’in yoldaş veya zamandaşları Mayakovski ve Anna Ahmatova mektupları ve imzaları için ödenenler ya da daha yakın tarihten örnekleme yapacak olur isek Truman Capote ile Cemal Süreya için ödenenler arasındaki fark bizleri dehşete düşürüyor. Mesela George Washington’un 10 milyon dolarlık imzasını bir kenara koyalım ya da Shakespeare’in 5 milyon dolarlık bilinen 6 imzasından birini, Hemingway ya da Muhteşem Gatsby kopyası yarım milyon dolara yaklaşıyor.
İmzalı evraklar ve imzalı kitaplar yazıldıkları dönemlerin bir aynasıdırlar. Niyetli olana çok şey anlatabilirler, benzersiz bir irtibat sağlarlar. Tabii ki, dönemin sosyal yapısını, usullerini hatta ikili ilişkilerini hiçbir özel niyet ve çaba gözetmeden yansıtırlar. Mesela Reşad Ekrem Koçu’nun Tercüman Gazetesi sahibi Kemal Ilıcak için yazdığı ithafta Sadi’nin Gülistan’ından şu dizelerini okuyacak olursak:
ne deveye binmişim ne katırca yük doluyum
ne köylünün beyiyim ne bir sultanın kuluyum.
ne köylünün beyiyim ne bir sultanın kuluyum.
Farsçası:
Ne ber-uştur bisuvârem ne çu ester zır-ı bârem
Ne hudâvend-ira’iyyet ne gulâm-i şehriyarem.
Önemli not: Koçu’nun yazdığı dizeler Sadi’nin Gülistan adlı eserinde der ahlak-ı dervişan başlıklı bab-ı duvvum’dan 17. hikayeden alınmıştır. Bu bilginin sağlanmasında bize yardımcı olan ve dizeleri 7 + 8 hece vezninde Türkçeleştiren Prof. Cemal Kafadar hocamıza müteşekkiriz.