Batıl zor zamanları kollar. Kimi akla gelmeyecek adaklar tasarlar, kimi olmayacak alışkanlıklar geliştirir. Ne de olsa, insanoğlunun hayal gücünün ucu bucağı yoktur. Werner Herzog, 1974 yılında rehberi, dostu Lotte Eisner’in hasta yatağında ölmek üzere olduğunu duyunca, şayet Münih’ten Eisner’in yaşadığı Paris’e yürürse, Fransız Sinemateki’nin neferi bu büyük araştırmacı ve arşivcinin hayatta kalacağı hissine kapılır ve 23 Kasım’da yola koyulur. Dondurucu kışta yaklaşık üç hafta süren yürüyüş bittiğinde akıl hocasının iyileşmeye başladığı haberi gelir.
Çağımızın bu önemli yönetmeninin eylemi sırasında kaleme aldığı günlüğün basıldığını biliyordum ama geçtiğimiz yıllarda bir yayınevi tarafından ülkemizde de okuyuculara sunulduğundan haberim yoktu. Jaguar Yayınevi’ne risk alıp -neticede bu Küçük Prens yahut Ferrari’sini Satan Bilge değil- ilgileneni belirli bir kümeyle sınırlı bir eser bastıkları için müteşekkirim.
Lotte Eisner’a dönelim. Eisner, gerçekten de önemli bir sinema tutkunuydu. Herzog’un yanı sıra, Wim Wenders, Volker Schlöndorff gibi genç Alman yönetmenlerini desteklemiş, Fritz Lang, F. W. Murnau gibi öncülleri hakkında araştırmalar yapmış, Sinematek için eşsiz bir koleksiyon yaratmıştı. Bu koleksiyonun bir kısmı, 2015’te, Haunted Screens adıyla Amerika Birleşik Devletleri’ndeki önemli güncel sanat müzesi LACMA’da sergilenmiş, küçük bir deprem etkisi yaratmıştı. Yukarıda gördüğünüz Horst von Harbou imzalı Metropolis fotoğrafı da Lotte Eisner provenanslı ve benim koleksiyonumdan. Bulduğumda hem provenansı hem de robot Maria’nın kıyısından köşesinden göründüğü herhangi bir malzemeye denk gelmek oldukça zor olduğundan çok heyecanlanmıştım.
İzleyenler bilir, Metropolis’in finalindeki mesaj plan yapan akılla, inşa eden eller arasında bir arabulucunun olması gerektiğidir ve “bu arabulucu kalptir”. Bu vesileyle, tüm emekçilerin, işini kalbiyle, doğru yapan insanların -bu ister olmadık bir kitapla bizi sevindiren Jaguar Yayınları olsun, ister sevdiği bir insanı kurtarma umuduyla üç haftada sekiz yüz kilometre yürüyen bir rejisör- henüz geride bıraktığımız Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlarım. Onlar iyi ki varlar.